Franz Josef Czernin / Çeviren Erhan Altan




Franz Josef Czernin’in Başka Saray adlı [1] çoğu masal üzerine, bazıları uzun aforizmalar bazıları ise kısa deneme metinleri olarak görülebilecek düşüncelerini bir araya getirdiği kitabından bazı metin parçaları seçildi. (e.n.) 


S.12-3

Şiirde politik olana dair deneyim, çoğunlukla varoluşsal açıdan temel olanın temsiliyle belirlenir: aşk, ölüm, sevinç ve yas, dil, ben ve sen vs. Ancak (bir önyargı nedeniyle) temellendirilmemiş bir biçimde sık sık da bunun tam tersi anlaşılır. Şiirde varoluşsal açıdan temel olanın deneyiminin, politik bağlamlarının temsilleri yoluyla belirlendiği düşünülür. Bu tabii ki mümkündür, ama daha ziyade bir istisnadır – propagandist ya da siyasi angaje bir şiirde, örneğin bazen Brecht’te olduğu gibi.

Söz konusu tersine çevirmeyi belirleyen önyargı, siyasi olanın zaten temel olan, belirleyen olduğu (ve bu yüzden şiirde de) önyargısıdır. İşte tam da bu önyargı daha sonra siyasetin şiirdeki temsiline taşınır.

Önyargı ve tersine çevirme sık sık ve sanki çok doğalmışçasına bir diğer kabule bağlanır: Politik realite temel olduğuna göre, bunun temsili de, ister bilimsel ister gazetecilikle ilgili olsun, eğer gerçekten doğruysa, gerçeklerin gerçeği demektir. Bir sonraki kabule artık tek bir adım kalmıştır ki bu bilmeden yapılır: Politik realitenin gerçek temsilinin ve kendisinin aslında bir ve aynı şey olduğu. Bu şimdi ya popüler bir yanılsamadır ya da ama, kendisi temel ve belirleyici olmaya çalışan bir şiirin masalımsı bir hedefi olabilir.

S.38

Kurgu, dolayısıyla da masal bilmeyen bir toplum nasıl bir toplum olurdu ki? Gerçekliğe dair bir kavramı olmayan bir toplumun aynısı mı olurdu?

Masallar, metafor olarak okunan her şeyi harfiyen anlaşılacak bir kurguya dönüştürecek kadar ileri gidebilirlerdi. Grimm’in masalları neredeyse o kadar ileri gider ve bu sayede reel dünyayla harfiyen veya kurgu-dışı ilişkilenen her şeyi, metaforlardan bir orduya (Nietzsche) dönüştürmeye de ayartırlar. 

Sık rastlanan bir önyargı, mecazi anlamın gayri aslilik anlamına geldiği kabulünü yaptırır. Oysa bir mecaz ikame ettiği şeye her zaman indirgenemez. Diğer bir önyargı bundan daha az yaygın değildir: Gündelik ya da bilimsel bağlamlarda sözcüğün sözlük anlamının asıl anlamı olduğu önyargısı.

S.60-1

Bir doğa bilimi kuramının onaylandığı veya çürütüldüğü deneyim, kuramın dışı olarak varsayılır. Şiirde ise deneyimin mecrası olan şiir dili ve bu şiir diliyle deneyimlenen birbirini belirler. Şiirin ise kendi dışını tanımlaması gerekmez. Aksine: işaretsiz olarak görülen şeyleri kendi elemanları olarak bildirir. Ancak böylesi bir bildirmenin deneyimlenip deneyimlenemeyeceği, benim bunu bir kez olsun deneyimleyebilip deneyimleyemeyeceğim bilinemez.

Proust’un romanında, zihinsel durumlarla toplumsal koşullar arasındaki ilişkiye dair, okumasaydı yanlış bulacağı düşünceleri doğru saymayı deneyimlemeyen var mıdır? Ve bu bilhassa, motiflerin geri dönüşü, metafor kullanımı ve karmaşık cümle yapıları kullanarak ısrarla konu edilen kıskançlık durumları yüzünden oluyor. Ve insan Hölderlin’in şiirlerini okurken bazen, mitolojik veya dinsel olana dair başka yerde yanlış bulacağı düşünceleri, biçime bağlı coşkulu bir okuma nedeniyle haklı olarak doğru kabul etmeye yeltenmiyor mu? Veya mitolojik, poetik, dinsel bağlama dair düşünceleri ve dilsel biçimlerini de? 

Doğruluğun veya yanlışlığın (veyahut da karar verilemezliğin) sınandığı ölçüt, metinle ve metnin belli türde biçim almışlığıyla kurduğumuz ilişkiye dair kendi deneyimimizdir. Böylesi bir deneyim bir experimentum crucis’a dönüşebilir ve bize neyin doğru olduğunu buldurtabilir. Tabii bu diğer tüm ölçütlerden vazgeçelim diye değil: örneğin şiirden bağımsız olarak edineceğimiz deneyimlerden.

Ya kendi deneyimlerimize güvenir ve olsa olsa bunların edebiyat üzerinden onaylandıklarını ya da çürütüldüklerini görürüz, ya da onları, doğrunun ne olduğu sorusuyla birlikte bilime havale ederiz. Bu durumda edebiyat en iyimser koşulda başka bir yerde idrak edilmiş bilgileri onaylayabilir. Ama eğer yalnızca bir genelliği olan ifadeler bilgi olarak geçerli sayılıyorsa, tam da bu yüzden edebi metinlerden bağımsız olarak formüle edilmezler mi? Ve bu eğer öyleyse o zaman edebiyat kendi başına bir idrak aracı olmaktan çıkar, bilakis sadece, – Hegel’i tekrarlarsak – ancak bir kuramda aşıldıktan sonra kendine (aslında bize) gelebilen duyusal bir görünüm olurdu.

Gündelik dil hermetiktir: Şiirden bakıldığında konuşanı devre dışı bırakır, doğa bilimlerinden bakıldığında diğer her şeyi.

Eski öğreti: Gramer, ve onun kategorileri, gizlediği o gerçekliğin anahtarıdır. (Özne-nesne-kristal.)

Şiir, kurguyla mitosun bir ve aynı şey olduğu yerden kaçar.

S.103

Karşıtlık, deney: Şiirse eğer, o zaman daima temel karşıtı da? Bir şiir, ona bir karşı-deney oluşturacak şiirsiz bir hayat aktarılmadan olabilir miydi hiç? Eğer olamıyorsa, o zaman beraberinde reel olanın bildirilmesi, yani bilinen dünya ve dil ilişkisi, her şiire dahil demektir. Ve ayrıca (içerdikleri şiiri gözden kaçıran) dini metinlerin cömert saflığı, içerdikleri o reel olanı etkisizce deneyimlemek istemelerinde yatmıyor mu?

Eğer dinsel metinler birer kurguysa, o zaman gizliden böyleler; o zaman da aslında yanılsama veya en azından kurgunun ve yanılsamanın sınırında olurlardı. Yanılsamanın ve onunla birlikte yalanın bünyeye katılması, yani onlarla birlikte vücut bulması gerekir, yoksa bunun gerçek bir tarafı yoktur, yoksa her şey yoldan ve yolun dışından çıkar. (ortodoksluk ve zındıklık.)

S.115-6

Yalan ve kurgu. John Searle’de (The Logical Status of Fictional Discourse) tüm zamanlar için netlik sağlanmış görünüyor: Kurgular yalan değildir çünkü bir kurgunun öyle olduğu baştan belirtilmiştir, yalan ise yanlışını gizlemeye çalışır.

Kurgu ve yalanı karıştırmak çocukça ve çocuksudur. 

Ya da daha derinde gizli bir anlamı vardır. Yalanların kurgulara dönüşmesini kurtuluş olarak betimleyen bir din tahayyül edilebilirdi ve kurguların yalanlar olarak bildirildiği ve böylelikle nihayetlendirildiği bir başkası tahayyül edilebilirdi. – Her iki durum da Bilgi Ağacı’nın zarar görmeden kurtarılışıdır.

Ve harfi olanın alegorik olana ve alegorik olanın harfi olana hiç durmadan dönüştüğü ve böylece tüm yalanların ve tüm kurguların ortadan kalktığı bir dinsel metin düşünülebilir.

İmkânlar tasavvurunun aşırılaşması: dizginsiz din.

Ancak burada şiirin gerçeği sakladığı da söylenebilir: onu harfiyen söyleyemez. Ve bu yüzden bir tür yalandır veya kadim bir yalanın devamıdır. Kurgunun; hayal gücü, bilinç ve diğer realiteler arası bir yarılmadan kaynaklandığı söylenir. Cennetten kovulmanın bir sonucudur (Kafka’ya göre hep yeniden gerçekleşen).

Tersi düşünüldüğünde de, olgularla her sözüm ona ilişkilenme ve tüm gerçekler, kurgusal olana karşı çıkmalarıyla yalanımsı bir şeyler barındırırlar:  Yalan söylenmesi gerekir ki ben gerçek bir şeyler anlatabileyim, ve ayrıca: benim hakkımda bir masal anlatılması gerekir ki ben yalan söyleyebileyim.

Şu iki tür kurgusallık vardır: Biri bildirir: Yoktur aslında, diğeri: Olabilirdi. Masallarda, esasen edebiyatta, bir tür çoğunlukla diğerinin içine geçer.

Olabilir: Bilimsel hipotezlerle akrabalık.

S.121-2

Fiziğin nesnesi deneylerle değiştirilebilirken şiirde bu daha karmaşıktır. Çünkü şiir, benim şiirin nesnesine dair deneyimimi de belirleyebilir (deney budur da aynı zamanda), ve bu da, yani benim şiirle belirlenen deneyimim de bizzat nesneyi belirleyebilir. Değişen nesne ve ona dair deneyimim, benim metinle ilişkimi ve onun nesnesini tekrardan farklı deneyimletir ve bu da böylesi bir deneyimle yeniden değişebilir vs. Şiir olsa olsa, bu karşılıklı değişimlerin; metnin, nesnesinin ve kendimin hep daha derin deneyimlenmesine varan sonu açık ve hatta belki teleolojik bir düzeni olurdu.

Aşkın nesneleri, insan belki ancak kendisini böylesi bir karşılıklı değişime bırakırsa deneyimleyebilir. Böyleyse eğer, konu kapanmıştır. Bu nesnelerin idrak edilişlerinin doğa bilimlerinden daha az nesnel olduğu görüşü, kolayca temellendirilemez. Çünkü tam da böylesi bir karşılıklı değişim, aşkın nesnelerin nitelikleri ile belirlenip temellendirilebilir ve idrak edilmeleri için gerekli olabilir; o zaman bu, doğrulama metodunda olduğu gibi, şiirin nesneleriyle birlikte belirlenirdi. Aşkın nesneler o zaman fiziğin hiçbir dalı tarafından deneyimlenemez ve idrak edilemezdi, o zaman, yaygın olarak varsayıldığı gibi, doğaüstü, değilse de doğaya aykırı olurdu. 

Aşkın olanı arayan bir şiir, bu arayışının deneyimlenebilir bir şey olduğunu ancak dünyevi ve içkin nesnelerinin birlikte çalıştığı durumda iddia edebilir. İçkin olanın etkinliği her sözcükte, her seste gözlemlenmelidir: Toplum, tarih, siyaset, zihinsel durumlar, gündelik dil ve tanıdık ontoloji rol oynayan güçlerdir ve bu yüzden onlara tüm hayati bir ciddiyetle karşı çıkmak gerekir. Aksi halde aşkınlığa dair talep edilen deneyim pek ciddiye alınmaz veya yeterince derin değildir.

Adorno’ya göre: Aşkınlık bildiren bir şiirin, bu iddiasının geçersizliği ortaya çıkıyorsa, o zaman onun gerçek ve gerçeklik kavramının uygunsuzluğu da ortaya çıkmış olur. Şiir o zaman yalnızca içkinliğin sonucudur: tarih, sınıf, alımlayıcılar veya yazarların niyetleri gibi üretimin koşullarının sonucudur. Peki, bu o zaman sekülerlik bildiren bir şiir için de geçerli olmaz mıydı? Dünyevi-tanıdık ontolojinin ve onunla birlikte belli gerçekliklerin sabitler olarak öne sürüldüğü tüm şiirler? Peki o zaman parlak güneş neyi aydınlatabilir? [2]

S.215

Birçok düzyazının bir özelliği: Entegre edilmemiş gerçek nesneler ve olguların aşırı miktarda oluşu. Ve arada da, bir miktar serpiştirilmiş metafor. Teklifsiz ve tek tük, yapısal olarak bir yere varmayan, bu yüzden de pek açılmayan. Bu da çoğu kez fazla basit bir gerçekçilik kavramının sonucu olarak. Harcıâlem olan. 

Edebiyatta etkin bir betimlemecilik, üstü kapalı olanla açık olanın düzenlenmiş bir alışverişi olmadan olamaz. Yalıtık metaforlar çoğu kez keyfi, tesadüfi ve çok sıkça da klişelerdir. Bunlar birbirine bağlı şeylerdir. 



 




[1] Das andere Schloss, Franz Josef Czernin, Matthes & Seitz Berlin, 2019

[2] İtalik yazılmış kısım Grimm kardeşlerin Türkçeye Sır Veren Güneş adıyla çevrilmiş masalından alıntıdır. https://www.grimmstories.com/tr/grimm_masallari/sir_veren_gunes